| 
 Ey mâsum hasta çocuklara ve mâsum çocuklar hükmünde 
olan ihtiyarlara hizmet eden hasta bakıcılar! Sizin önünüzde 
mühim bir ticaret-i uhreviye var. Şevk ve gayretle o ticareti 
kazanınız.
  Mâsum çocukların hastalıklarını, o nazik vücudlara bir idman, 
bir riyazet ve ileride dünyanın dağdağalarına mukavemet verdirmek için bir 
şırınga ve bir terbiye-i Rabbâniye gibi, çocuğun hayat-ı dünyeviyesine ait çok 
hikmetlerle beraber ve hayat-ı ruhiyesine ve tasaffî-i hayatına medar olacak 
büyüklerdeki keffâretü’z-zünub yerine, mânevî ve ileride veyahut âhirette 
terakkiyât-ı mâneviyesine medar şırıngalar nev’indeki hastalıklardan gelen 
sevap, peder ve validelerinin defter-i a’mâline, bilhassa sırr-ı şefkatle 
çocuğun sıhhatini kendi sıhhatine tercih eden validesinin sahife-i hasenâtına 
girdiği, ehl-i hakikatçe sabittir.
  İhtiyarlara bakmak ise, hem azîm sevap 
almakla beraber, o ihtiyarların—ve bilhassa peder ve valide ise—dualarını almak 
ve kalblerini hoşnut etmek ve vefâkârâne hizmet etmek, hem bu dünyadaki saadete, 
hem âhiretin saadetine medar olduğu, rivâyât-ı sahiha ile ve çok vukuat-ı 
tarihiye ile sabittir. İhtiyar peder ve validesine tam itaat eden bahtiyar bir 
veled, evlâdından aynı vaziyeti gördüğü gibi; bedbaht bir veled, eğer ebeveynini 
rencide etse, azâb-ı uhrevîden başka, dünyada çok felâketlerle cezasını gördüğü, 
çok vukuatla sabittir. 
Evet, ihtiyarlara, mâsumlara, yalnız akrabasına bakmak 
değil, belki ehl-i iman—madem sırr-ı imanla uhuvvet-i hakikiye var—onlara rast 
gelse, muhterem hasta ihtiyar ona muhtaç olsa, ruh u canla ona hizmet etmek 
İslâmiyetin muktezasıdır. 
   | 
 Lügatler : 
 
âhiret : öldükten sonra yaşanacak 
olan sonsuz hayat azâb-ı uhrevî : âhirette çekilecek 
ceza azîm : büyük, yüce bahtiyar : talihli, 
mutlu bedbaht : kötü bahtlı, tahlihsiz bedel : 
karşılık bilhassa : özellikle celb etmek : 
çekmek dağdağa : telaş, sıkıntı defter-i a’mâl : amellerin 
yazıldığı mânevî defter devâ : ilâç, çare ebeveyn : 
anne-baba ehemmiyet : değer, önem ehl-i hakikat : 
varlıkların ve olayların ardındaki gerçeğe ulaşan kişiler 
ehl-i iman : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inananlar, 
mü’minler felâket : belâ, musibet gurbet : gariplik, 
yabancılık; yabancı memlekette olma hayat-ı dünyeviye : dünya 
hayatı hayat-ı ruhiye : ruhun hayatı hikmet : fayda, 
gaye 
iman : Allah’a inanma intisap etmek : 
bağlanmak itaat etmek : emre uymak keffâretü’z-zünub : 
günahların bağışlanmasına vesile lisan-ı acz : acizlik 
dili mâsum : zavallı, günahsız medar olmak : sebep olmak, 
vesile olmak medar : kaynak 
muhterem : hürmete layık mukavemet : 
dayanma, karşı koyma 
mukteza : bir şeyin gereği mühim : 
önemli nazar-ı rahmet : şefkat ve merhametlice bakış nazik : 
ince, zarif nev’i : çeşit, tür niyaz : dua, 
yalvarma peder : baba 
rast gelmek : denk gelmek rencide 
etmek : incitmek rivâyât-ı sahiha : Peygamber Efendimize (a.s.m.) 
ait olduğu kesin olarak bilinen hadisler riyâzet : idman, 
antreman 
ruh u can : ruh ve can; büyük bir 
istek saadet : mutluluk sahife-i hasenât : iyiliklerin 
yazıldığı sayfa sıhhat : sağlık 
sırr-ı iman : iman sırrı sırr-ı şefkat 
: şefkatin içinde gizli olan sır tasaffî-i hayat : hayatın kirlerden 
ve kusurlardan arınması, saflaşması terakkiyât-ı mâneviye : mânevî ve 
ruhî açıdan yüksek derecelere yükselmeler terbiye-i Rabbâniye : her 
şeyin rabbi olan Allah’ın terbiyesi teslimiyet : bağlılık, kendini 
Allah’ın iradesine bırakma ticaret-i uhreviye : ahirete yönelik 
ticaret 
uhuvvet-i hakikiye : hakikî, gerçek 
kardeşlik valide : anne vaziyet : durum, 
hâl vefâkârâne : vefalı bir şekilde veled : evlat, 
çocuk vukuat : meydana gelen olaylar vukuat-ı tarihiye : 
tarihî olaylar  |